Özet (TL;DR) @ 2017-12-15T20:13:00.000Z: Çağlar Tekin, Türkiye'nin Filistin meselesinde riyakâr bir politika izlediğini söyleyip, bu meselenin siyasal İslamcılar açısından kullanışlı bir aparat olduğunu belirtti. Tekin'e göre ABD'nin bölgede…



(C) REUTERS/ Yves Herman

Irak'ta IŞİD'e karşı zaferin ilan edildiği ve Suriye'de savaş sonrası geleceğin konuşulmaya başlandığı bir donemde ABD Başkanı Trump Kudus'un İsrail'in başkenti ilan edildiğini açıkladı. Avrupa Birliği dahil çeşitli ulkeler karara tepki gosterirken İstanbul'da olağanustu toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinden 'Doğu Kudus'u Filistin'in başkenti olarak tanıyoruz' kararı çıktı.

Tum bu gelişmeler ışığında, Filistin meselesinde bolge ulkelerinin tavırlarını, geçtiğimiz pazartesi 11 Aralık gunu Suriye, Mısır ve Turkiye'yi aynı gunde ziyaret eden Putin ve Rusya'nın Ortadoğu denkleminde yerini ABC gazetesi yazarı ve TELE1 TV dış haberler muduru Çağlar Tekin ile konuştuk:

' SUUDİ İNİSİYATİFİNDE GİRİŞİLEN HAMLELER ABD'YE GÜÇ KAYBETTİRDİ'

(C) AFP 2017/ FAYEZ NURELDINE

Çağlar Tekin'e gore yeniden şekillendirilme planlarının içinde olan Ortadoğu'da, Suudi Arabistan inisiyatifinde girişilen hamleler ABD eksenine guç kaybettirdi:

''Ortadoğu bir sureden beri bir yeniden şekillendirme sureci içine girdi. Bunu birkaç cumleyle ozetlersek; Buyuk Ortadoğu Projesi (BOP) ile başlayan Arap Baharı denilen sureçle hızlanan bir İslamizasyon sureci yaşatılmaya çalışıldı. Ancak bu İslamizasyon surecinde Suriye'deki durumla birlikte ABD merkezli -- ozellikle Suudi Arabistan gibi aktorler açısından değerlendirip goz onune aldığımızda- yeni bir şekillendirme sureci aranmaya başlandı. Bunun işaretlerini birkaç olayda gorduk. Trump'ın, Suudi Arabistan ziyaretinden ardından hemen sonra gelen bir Katar hamlesi, daha sonrasında çok kısa sure once yaşanan Lubnan ve Yemen hamleleri ve nihayetinde gelen bu surecin bir devamı olarak gelen bir Filistin hamlesi olduğunu goruyoruz. Tabii Filistin hamlesini diğerlerinden ayıran kimi ozellikler var. Ne gibi ozellikler? Öncelikle hem Katar'da hem Yemen'de hem Lubnan'da Muhammed bin Selman'ın veya Suudi Arabistan'ın bolgede kendisinin inisiyatif alarak giriştiği hamleler yapıldı. Bu uç hamle de tokezledi, uç hamle de ABD eksenine guç kaybettirdi. Katar hamlesi Korfez hareketini bolmuş oldu. Aynı zamanda Katar Emiri ne istifa etti ne darbeyle devrildi. Lubnan'da Hariri ilk once gitti, sonrasında Fransız Cumhurbaşkanı Macron'un devreye girmesiyle bu iş kısmen çozulmuş oldu. Suudi Arabistan'ın elinde patladı diyebiliriz. Aynı zamanda Yemen'de bir operasyon yapıldı. Eski devlet başkanı Salih, Suudi Arabistan'la bir pazarlık surecinin ardından-ozellikle burada Birleşik Arap Emirlikleri'nin rolu vardı- taraf değiştirdi. Ancak daha sonra Salih'in oldurulmesinin ardından Yemen'de de işler tersine dondu. Yemen'de Salih'in hareketi uçe bolundu. Bu uç parçadan bir tanesi --ki en guçlu olan parçası- Husilerle tekrar iş birliği yaptı. Bir kısım pasifize olmuş gibi duruyor şu an, bir kısmı da Suudi Arabistan'la beraber Husilere karşı savaşmaya başladı ama Yemen'de Husiler bu sureçten guçlenerek çıktı.''

' SURİYE'DEKİ SAVAŞ SONRASI FİLİSTİN SAHİPSİZ KALDI'

Ortadoğu'daki devletler arasındaki bolunmuşluğe dikkat çeken Tekin'e gore savaşla beraber yuzunu dışarıya donemez hale gelen Suriye'yle birlikte Filistin sahipsiz kaldı ardından ABD, Suudilerin inisiyatifinde ters tepen hamlelerin ardından işleri ele alarak Kudus hamlesini gerçekleştirdi:

''Şimdi ABD, Suudi Arabistan'ın inisiyatif alarak yaptığı uç hamlenin de ters tepmesinin ardından işleri biraz ele aldı ve bir Filistin hamlesi yaptı. Filistin deyince, Kudus hamlesinde İslam dunyası bir araya geldi mi gelmedi mi mevzusuna bakacak olursak, bir araya gelemediklerini soyleyebiliriz. Zaten Katar hamlesinde Korfez ikiye bolunmuştu, Suriye'de yaşanan gerilimden kaynaklı olarak Turkiye, ABD eksenli kozlarını tuketip mecburen İran-Rusya tarafına geçmek zorunda kalmıştı. Haliyle bu anlamda bir bolunme yaşanmıştı. El Sisi'ye yani Mısır'a baktığımızda ki Arap dunyasında bir şeylerin değişiminden bahsedeceksek Suriye ve Mısır bu işin iki onemli ideolojik- politik figuru bir diğeri de Suudi Arabistan'dır. Mısır uzun sureden beri diplomatik olarak Suudi Arabistan'ın yanında yer alırken, Suriye savaşı konusunda ozellikle de Sisi'nin iktidara gelmesinin ardından Suudi Arabistan ile birebir ortuşen işler yapmak yerine daha fazla Rusya ile yakın durmaya çalıştılar. Haliyle bu açıdan baktığımızda coğrafyada bu anlamda bir bolunme, parçalanma soz konusu. Filistin derken şunu da sormamız gerekir, bu surece nasıl gelindi, ABD nasıl boyle bir hamle yapar hale geldi? Bolgede Filistin'i aslında destekleyen, 'Direniş Ekseni' olarak kendini koruyan bir hareket vardı. Bu İran, Irak, Suriye ve Lubnan, diğer tarafta Yemen şeklindeydi. Suriye'nin ozellikle Turkiye, Ürdun, Suudi Arabistan, Katar saldırılarıyla kendi içine donmek zorunda kalmasıyla --şu anda bir galibiyetle sonlandırdığını soyleyebiliriz- şu an Suriye dışarı yuzunu donemez bir ulke haline geldi. Boyle baktığımızda Filistin bu anlamıyla Ortadoğu'da sahipsiz kaldı. Ne Suudi Arabistan ne Turkiye ne Katar ne Mısır, Filistin'e 'ozel olarak sahip çıkma denklemleri' dışında fiili olarak herhangi bir yardımda bulunan devletler olmadılar. Hatta bazıları zarar vermekten geri durmayan devletler oldular.''

MAHMUD ABBAS 'IN RİYAD'A ÇAĞRILMASI

Tekin, bir suredir Filistin'in geleceğine dair bir planın hazırlandığının konuşulduğuna vurgu yapıp, Suudi veliaht Muhammed bin Selman'ın aynı tarihlerde İsrail lideri Netanyahu'yla goruşup ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Riyad'a çağırıp bazı kararları dikte ettirmeye çalıştığına dikkat çekti:

''Bir sureden beri Filistin'e dair bir adımın hazırlandığı tartışılıyordu, buna dair tum veriler yazılıyordu. Öncelikle şunları soylemek lazım, Muhammed bin Selman yani Suudi Arabistan'ın genç veliaht prensi --ki şu an fiili olarak kral diyebiliriz- bir sure once hem Netanyahu ile goruştu aynı zamanda kasım ayı başlarında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Riyad'a çağırdı. Daha onceden biliyorsunuz Lubnan Başbakanı Hariri'yi davet etmişti ve zorla istifa ettirmişti. Mahmud Abbas'ın Riyad'a gittiğini biliyoruz. Bu goruşmelerde elimize geçen şey ABD'nin Kudus'u başkent olarak tanıması meselesini kısmen Abbas'a dikte ettiğini gorebiliyoruz. Mahmud Abbas buna karşılık ne dedi, ne yaptı, kesin veriler yok elimizde ama Mahmud Abbas'ın iktidardan duşurulebileceğine dair kimi haberler de ortaya çıktı.''

' İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI İSTANBUL TOPLANTISININ BAŞLANGICI FİYASKOYLA OLDU'

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın İstanbul Zirvesi'ne dair 'Oslo Goruşmelerinde one çıkan başlıkların dışında yeni bir şey yok' diyen Tekin, toplantıya devletlerin çoğunluğunun alt duzeyde katılmasına dair 'fiyasko' yorumunda bulundu:

''İslam İşbirliği Teşkilatı toplandı Turkiye'de tabii bu Kudus başlığında. Öncelikle toplantının başlangıcı çok buyuk bir fiyaskoyla oldu. 56 devletin çağrılan liderlerinden 16 tanesi sadece geldi, geri kalanları daha alt seviyelerde katıldı. Katılmayanların içinde Mısır ve Suudi Arabistan gibi krizin belirleyici iki farklı ulkesi vardı. Bu anlamıyla kaduk doğmuş olan bir iş oldu. İkincisi velev ki liderler gelseydi ve toplantı bu şekilde yapılıp bu bildiri oyle çıkmış olsaydı ne olurdu? Bir kere bu bildiride yeni hiçbir şey yok, yani Oslo Goruşmelerinde one çıkan başlıkların dışında yeni hiçbir şey yok.''

' FİLİSTİN'DE YAPILAN UTANÇ DUVARI ÇİMENTOSUNDAN, DEMİRİNE TÜRKİYE'DEN GİDEN MALZEMELERLE UTANÇ DUVARI'

Tekin, Turkiye'nin İsrail'e karşı surdurduğu sert retoriğine rağmen diğer yandan yetkililerin ilişkinin surmesine dair yaptığı açıklamalara dikkat çekti ve geçmişten bugune ikili ilişkilerin boyutunu hatırlattı:

''Hatta dun Cumhurbaşkanı danışmanı İbrahim Kalın'ın yaptığı açıklamayla artık ironi dışı bir hal aldı bu tablo. Ne dedi İbrahim Kalın? Biz ABD'ye karşı bir misilleme hareketi olarak duşunmedik bu toplantıyı, toplantının boyle bir gerekçesi yoktur, dedi. Oysa toplantı olağanustu koşullar uzerine yapılmıştı, yapılmasının sebebi ABD başkanının Kudus'u İsrail'in başkenti olarak tanımasıydı. Ama siz ABD'ye karşı misilleme yapmadık dediniz, peki bu toplantıyı neden yaptınız diye sorarlar, onun da bir cevabı yok. Keza şunlara bakmak lazım, Filistin'e Turkiye dahil olmak uzere Musluman ulkeler nasıl yaklaştı? Turkiye açısından ornek verirsek aslında durumun ne kadar riyakarca olduğu belki riyakarlığın otesine geçtiği net bir şekilde goruluyor. Turkiye sert soylemler gerçekleştirirken bir yandan İsrail İstihbarat Bakanı dun bir açıklama yaptı ve Erdoğan ne soylerse soylesin bizim ilişkilerimiz Turkiye ile giderek daha iyi bir hal alıyor dedi. Bunun dışında elimizde ekonomik veriler var yani Filistin'de birçok bolge utanç duvarlarıyla çevriliyor, insanlar resmen bir açık hava hapishanesine alınıyor. Bu duvarların çimentosundan çeliğine, demirine kadar hepsinin Turkiye'den gittiği Turkiye İhracatçılar Meclisinin raporlarında var. Bir başka taraftan Turkiye Dışişleri'nin 2015 kayıtları, arşivlerine bakıyoruz, bu arşivlerde Kudus zaten İsrail'in başkenti olarak tanındığını goruyoruz. Yine 2005 yılındaki kayıtlara bakıyoruz, Ariel Sharon, Erdoğan'ı Kudus'te karşılıyor ve 'İsrail Devletinin, Yahudi milletinin kadim başkenti Kudus'e hoş geldiniz' diyor. Erdoğan teşekkur ederek ziyaretine devam ediyor. Bunun gibi çok sayıda ornek verebiliriz.''

' TÜRKİYE, FİLİSTİN MESELESİNDE RİYAKÂR BİR POLİTİKA UYGULUYOR'

Tekin, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun 'Biz İsrail'e karşı bir yaptırım yapma yanlısı değiliz' sozlerini ettiğine dikkat çekip, Filistin'e dair sozlerin bu bağlamda hangi anlama gelebileceği sorusunu sordu:

''Yani mevzubahis İsrail ve Filistin olduğu zaman Netanyahu'nun bir sozunu doğru kabul etmek gerekiyor. Netanyahu geçtiğimiz aylarda bir açıklama yaptı ve 'Ortadoğu halkları barışa engel, Ortadoğu liderleriyle herhangi bir sorunumuz yok, biz hepsiyle goruşuyoruz, anlaşıyoruz, yani açıklamıyoruz çunku halklarından korkuyorlar' dedi. Tabii halkından korkmayan kimi ulkeler de var Suudi Arabistan gibi, onlar o yuzden daha açık goruşlerini ifade ettiler. Ama Turkiye mesela burada çok daha riyakar bir politika uygulanırken bir yandan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu pazartesi gunu bir canlı yayına çıktığında 'biz İsrail'e karşı bir yaptırım yapma yanlısı değiliz' dedi. Peki, hiçbir yaptırım uygulamayacaksınız, hiçbir şey yapmayacaksınız, Mavi Marmara olayından dolayı İsrail'den 20 milyon dolar alıp davayı kapatacaksınız, davayla ilgili belgeleri bile uluslararası mahkemelere başvurmasınlar diye o insanlara teslim etmeyeceksiniz, peki sizin Filistin'e dair sozleriniz o zaman ne anlama geliyor?''

' FİLİSTİN MESELESİ SİYASAL İSLAMCILAR İÇİN KULLANIŞLI BİR APARAT'

Tekin, AKP'nin iç ve dış politikada sıkışmış bir durumda bulunduğunu soyleyerek bu bağlamda Filistin meselesinin siyasal İslamcılar için kullanışlı bir aparat olduğunu belirtti:

''AKP içte ve dışta o kadar sıkışmış durumda ki yani bir yandan Man Adası belgeleri diğer yandan Rıza Sarraf davası, Suriye ile yaşanan gelişmeler, ozellikle hem Rusya'nın duzenlemek istediği bu Halklar Kongresi hem ABD'nin YPG ile ilişkileri, Halklar Kongresine Rusya'nın YPG'yi de dahil etmiş olması gibi denklemlerde sıkışmış olan Erdoğan iktidarı buraya yoneldi. Yani Filistin meselesinin bu anlamıyla siyasal İslamcılar için çok kullanışlı bir aparat olma ozelliği açık bir şekilde devam ediyor, Filistin meselesini kullanıyorlar, bunu açıkça soylemek lazım.''

' SURİYE, RUSYA'NIN DÜNYA POLİTİKASINA YENİDEN GİRİŞİ OLDU'

Rusya'nın esnek, herkesle işbirliğine açık, istikrarlı ve durust politika yuruterek, Suriye meselesiyle birlikte dunya politikasına yeniden girdiğini soyleyen Tekin'e gore bolgede Rusya'nın ABD'nin onune geçtiği bir sureç yaşanıyor:

''Suriye savaşıyla beraber Ortadoğu'da dengeler ciddi anlamda değişmiş oldu. Yani ABD 2003'te Irak'ı işgal etmişti. Irak'ta yeni bir yapılandırmaya gidip yeni bir Irak'ı inşa edeceğini duşunuyordu. Suriye'de bir İslamcılaşma politikası yaşanacaktı işte ABD için bolgenin en tehlikeli ulkelerinden biri olan Suriye'de bu tehlike bertaraf edilecekti, Suriye'nin bertaraf edilmesi de 'Direniş Ekseni'nin kopması anlamına gelecekti. Yani İran'dan Lubnan'a uzanan bu eksen Suriye ve Irak uzerinden parçalanmış, İran izole edilmiş bir ulke haline gelecekti. Temel plan boyle gozukuyordu ama ne Irak'ta ne Suriye'de boyle olmadı. Bu surecin içerisine ozellikle Rusya'nın 2015'te Suriye'deki denkleme net bir şekilde girmesinin ardından aslında Sovyetler Birliği'nin çozulmesinin ardından bolgeden kaybolan Rusya tekrar dunya siyasetine ciddi bir şekilde donmuş oldu. Bunun işaretlerini elbette Ukrayna'da, Gurcistan'da vesaire almıştık ama Suriye, Rusya'nın gerçekten dunya siyasetine yeniden giriş hamlesi oldu. Bolgedeki tum aktorlerle goruşme gibi bir ozelliği, şansı var Rusya'nın. Dış politikasını buna gore kurdu. Yani keskin, koşeli, dayatmacı politikalar yerine esnek, herkesle bir iş birliği içerisinde ve koparabildiğini koparan bir şekilde bunu istikrarlı ve sistematik, durust bir şekilde yaptı Rusya. ABD gibi ulkelerle goruşme şansını kaybetti. Turkiye ile goruşmesi bir yandan işe yarıyor bir yandan puruzler var yaramıyor. Ama ne İran'la ne Suriye'yle masaya oturabilecek durumda değil ABD. Ama Rusya'ya bakıldığında Mısır'dan Suudi Arabistan'a, İsrail'den, Suriye ve İsrail'e bolgenin butun ulkeleriyle diyalog kurabilen bir ulke var. Şimdi işin bir diğer boyutu Rusya'yı burada one çıkaran ikinci boyuta bakalım. Filistin'in içerisindeki Hamas gibi direniş orgutlerini ABD ozellikle Turkiye ve Katar uzerinden bir şekilde kontrol edebiliyordu. Hamas'ın kulağını çektirip bazı konularda ileri gitmemesini bir şekilde oğutleyebiliyordu. Ama Suriye savaşının gelişmesi, Lubnan Hizbullah'ının buraya girmesi ve Irak'ta yaşanan gelişmeler gibi bir takım koşulların değişmesi artık Filistin meselesinde 'Direniş Ekseni' yani İran-Suriye-Lubnan hattı daha fazla el atabilir pozisyona gelmesine sebep oldu. Bu ekseni ABD'nin herhangi bir şekilde masaya oturtma şansı yok. O yuzden burada Rusya biraz daha one çıkıyor. Fakat yine de bu on plana çıkma meselesinde ciddi handikaplar da var. Rusya masaya oturduğunda yine de her istediğini alamıyor. Rusya'nın esnek bir politikası var, ABD Rusya'dan ozel olarak ekstra bir şey isteyebilir mi bu ayrı bir tartışma konusu. Rusya bu denkleme girer mi? Muhtemelen girebilir. Çunku bu Rusya'nın bolgede daha çok guç kazanmasına olanak sağlayan bir hareket olur. Yine de tekrar etmek de fayda var Rusya'nın denkleme girmiş olması her şeyin istediği gibi gideceği anlamına da gelmiyor. Rusya'nın boyle bir pozisyonu var. Suriye savaşını bitirmiş, Mısır ile ilişkileri toparlamış. Suudi Arabistan ile yeni bir boyut kazandırmış. İran ile zaten olan kadim dostluğu daha fazla gelişmiş. Suriye ile ciddi anlamda ilişkiler gelmiş ki şunun da altını çizmek lazım: Bu ilişkilerde yani Putin'in Suriye ile kurmuş olduğu ilişki butun bolgede hele hele ABD'nin Irak'ta Barzani'yi satmasını da goz onune alırsak Rusya'nın daha vefakar bir dost olduğu yolunda onemli bir izlenim bırakmasına olanak verdi. Bu anlamda bolgede Filistin dışında muhtemelen yaşanacak gerilimlerden bir diğeri olarak Libya başlığı yavaş yavaş geliyor. IŞİD yeni merkezler olarak Libya ve Mısır'ın Sina çolunu seçmiş gorunuyor. Libya'da da Rusya'nın ciddi bir ağırlığı var ve burada goruştuğu aktorler var. Libya'da da şu an onemli gelişmeler yaşanıyor. Bu anlamıyla Rusya'nın bolgede yeniden guç kazandığı ABD'nin onune geçtiği bir donem yaşanıyor.''

' İSRAİL, FİLİSTİN'DE GERİ ADIM ATMAZ'

İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısından çıkan kararın karşılığının olmayacağını duşunen Tekin'e gore İsrail, Filistin meselesinde gerim atmaz ve son gelişmelerde bolgede ABD'yi geriletmiş olsa da 'Direniş Ekseni'ni de bu konuda zorlu bir pozisyonda:

''Filistin meselesi nereye gider? İİT'nin İstanbul Zirvesindeki Doğu Kudus kararının çok bir karşılığı olduğunu duşunmuyorum. Kudus'u doğu batı diye ayırmak bile bir yerden sonra gayet zor. Gorunen fiziki koşullarda da daha zor gorunuyor. İsrail'e bunu kabul ettirmek neredeyse imkansız hale gelmiş durumda. Zaten Filistin sorunsalının 1940'lardan beri yaşanan donemeçlerine baktığımız zaman İsrail peyderpey ilerlemiş, ilk teklifini yıllar sonra da olsa kabul ettirmiş ama artık bambaşka taleplerle ortaya çıkmış hale gelmiştir. Örneklersek iki devletli çozume Filistin hukumeti 1988'de razı oldu ama bu 1940'larda yapılan bir teklifti ve BM kararıydı zaten. 40 sene sonra bu teklife razı olunmuş oldu ama İsrail o esnada zaten Filistin'in buyuk kısmını işgal etmiş burayı şekillendirmiş duruma gelmişti. O yuzden iki devletli çozum kararı Filistin tarafından kabul edilmesine rağmen hiçbir şeye yaramadan bu sureç devam etti. İsrail'in bu noktadan sonra Filistin'de bir geri adım atacağını duşunmuyorum. Bunu sağlayacak pek bir faktor de yok. 'Direniş Ekseni'nin de bu konuda eli kolu kısmen bağlı, ama birçok şeyi yine de başardılar. Lubnan'da, Yemen'de, Suriye'de ve Irak'ta birçok kazanım elde ettiler. ABD'yi buralarda ciddi anlama gerilettiler. Ama bir yandan da her bolgede bir savaş hali 'Direniş Ekseni'nin elini ozellikle Filistin meselesinde zorluyor.''