Özet (TL;DR) @ 2018-01-14 09:32:50.553444: Festivallerden büyük ödüllerle dönen ‘Daha’ vizyona girdi. Senaryoya kaynaklık eden hikâyenin yaratıcısı Hakan Günday:Duyarlılığın kas olması için bazı ağırlıklar kaldırmak gerek.



2000 'lerin başında edebiyat dunyasının buyuk surprizlerinden biriydi
Hakan Gunday. Kısa zamanda kendisine ciddi bir okur kitlesi edindi. Şimdi en sevilen romanlarından 'Daha' yine onun kaleminden filme uyarlandı.
Konu insan ka çakçılığı... Seyredecek olanlara baştan soyleyelim; çok canınız yanacak. Peki Hakan Gunday tum yazdıklarında zaten bunu mu hedefliyor? Kendisine sorduk...

* Filminizi arkada şlarıma tavsiye ettiğimde şoyle dediler: "Şu anda ruh halim bu filmi izlemeyi kaldırmaz. Hatta mumkunse 'Aile Arasında' filminde kalayım bir sure." Ne diyeceksiniz? - Şunu rahatlıkla soyleyebilirim: Eğer haberlerini izleyebiliyorlarsa bu filmi de izlerler. Hiçbir roman, hiçbir film, hiçbir muzik hayatın kendisi kadar şiddetli değil. Buradaki mesele şiddete tanık olup olmamaktan ziyade bence insanın uyanık kalıp kalmama isteğiyle alakalı. İnsan olarak zaten aptallaşma ve gaddarlaşmaya meylimiz var. Bizi bu eğilimlerden uzak tutacak şeyler genelde korktuğumuz ve uzak kalmaya çalıştığımız hikayelerin bize anlatılması. Duyarlılığın bir kas olduğunu duşunursek, onun mutlaka bir şekilde çalıştırılması gerekiyor.

* Çalıştırmazsak...

- Bırakın haberleri ya da boyle bir film izlemeyi, yanınızdakinin gozlerine bakmak istemeyecek hale gelebilirsiniz. Bu bir mucadele. Etrafınızda ne olduğuyla ilgilenmeyi bıraktığınızda, bir gun gelecek, 50 kişinin boğulduğu bir teknenin batışıyla ilgili hikayeyi okuduktan 15 dakika sonra tuttuğunuz takımın maçını konuşacaksınız. Duşunmeyeceksiniz, havuzda bile kullanılmayacak bu botla bu insanlar neden kaçıyor diye...

Duyarlılığın kas olması için bazı ağırlıklar kaldırmak
gerek

Mek an: Double Tree Hilton Kadıkoy

Yaz ıyla başka ne yapılır bilmiyorum

* Ne yapmaya çalışıyorsunuz, okurun canını acıtmak mı?

- Öncelikle kendimi uyanık tutmaya çalışıyorum. Bu sorular sayesinde anlamaya çalışıyorum. Okunduğu zaman rahatsız olmak doğal sonucuysa yapacak bir şey yok. Ne zaman ki anladım, yazmak duşunmenin en iyi yolu, o zaman dedim ki; toplumda ve bireyde işleyen tarafları yazarsam bu israf olur. Benim yaklaşımım hep şu oldu: Ne işlemiyorsa ben onunla ilgilendim. Yazıyla başka ne yapılır bilmiyorum.


* Cemal S ureya şoyle diyor: "1931'de doğdum. 1937'de annem oldu. 1944'te Dostoyevski okudum. O gun bugun huzurum yoktur. Biyografim de budur!" Sizin ne zamandan beri huzurunuz yok?

- Benim de oyle bir kitap var hayatımda; Louis-Ferdinand Celine'in 'Gecenin Sonuna Yolculuk'u. Okuduğumda 14 yaşındaydım. Pek de bir şey anlamadım. Ama bir şeyler hissettim. Bulunduğu yerden pek de memnun olmayan, gayet huzursuz birinin hikayesini anladığımı fark ettim. Sanırım bu olağanustu çarpışma denk duştu.

* Ne oluyor o çarpışmada?

- Birden aynayı gormeye başlıyorsunuz. Bana kalırsa en buyuk mucadele o. Aynada kendinizi net olarak gorebilmek. Mumkun değil ama deneyebilirsiniz.


* Anlad ım; sizin romanlarınızda yapmaya çalıştığınız da bu...

- Evet kendinizi tanırsanız başkalarını da anlarsınız.


* Ba şkalarını anlamak dediniz, bu noktada filme donelim istiyorum. Biz hep kaçanlara, hayatları pahasına yola çıkanlara baktık. Siz bize başka birini gosterdiniz: İnsan kaçakçısını... Kuçucuk bir çocuğun aldığı kotu mirası... Karanlık sulara gomulen bottan kafanızı nasıl bu yone çevirdiniz?

- Herhalde buradaki kilit kelime anlamaya çalışmak. Belki de şunun farkına varmak; kişide hepsinin olduğunun bilincinde olmak. Evinizden kaçmak zorunda kalabilirsiniz. Varacağınız noktaya vardığınız takdirde o sureç içinde bir goçmensiniz. Vardınız. İster istemez aileniz var orada. Onu getirmeye çalışırsınız. Bile isteye olmasa da siz artık insan kaçakçısısınız. 10 yıl geçti. Bir yerde bir içsavaş patladı. Yerleştiğiniz yere insanlar goç etmeye başladı. Bu sefer, "Bunlar da nereden çıktı" diyen anlayışsız yerel halkın bir parçası oldunuz. Bir hayatta uçu birden olabiliriz. Birtakım rollerin arasında yolculuk yapıyoruz.Vahşete alışma derecemiz yukseliyor

* Baba, o ğluna şiddetle şunu soruyor filmde: Hayatta kalmak için ne yaptın!

- Romandan filme taşımak istediğim sorulardan biriydi. Kişinin 'ya sen ya ben' diye gorduğu mucadelelerden geriye ne kalacak ve biz buna 'insan' diyebilecek miyiz? Yoksa bir saldırı makinesi mi goreceğiz? Her iletişimi mucadele olarak gorurseniz, ikna olmayı yenilgi olarak algılarsanız her 'merhaba'nız savaş ilanı haline gelir. Eğer hayatınız boyleyse, siz kabul etmişsinizdir zaten hayatta kalması gereken tek kişinin siz olduğunu.


* Son y ıllarda daha çok mu 'hep bana' demeye başladık?

- Bence vahşet derecesi hep aynı; çok yuksek. Ama bazı donemlerde buna alışılıyor. Bence şiddetten daha tehlikeli olanı ona alışmak. Bugun alışma derecemizin yukseldiğini duşunuyorum.


* M ulteci meselesinde çoğumuzun canını herhalde en çok Aylan Bebek yaktı. Oysa o zamana kadar ne botlar battı, ne insanlar oldu. Neden her fotoğraftan aynı derecede etkilenmiyoruz?

- Kişiler televizyonda ellerinde valizlerle yuruyen binlerce insan izledi. Bir yıl sonra aynı insanları camlarının arkasında gorduler. Halbuki o insanlar hep yolda, çolde kalacak sandılar. Bir defa daha anladık ki, dunya başkasının acısına kayıtsız kalınacak kadar buyuk değil. Kaçmak istiyorsanız kendinize başka gezegen bulacaksınız. Birileri açlıktan oluyorsa, siz onun yanında bambaşka bir dunya kurduysanız, huzurla yaşamanız mumkun değil. Ancak kendinizi kandırırsınız. Aylan Bebek fotoğrafı da oyle... O sorun iki yıldır o sahilde yatıyordu. Hatta yanımızdan geçiyorlardı, trafikteydiler. O fotoğraf ağır geldi. Bazen de duyarlılığın kas olması için bazı ağırlıkları kaldırmanız gerekiyor işte.Tek yaptığı, olan biteni anlamaya çalışmak

* Filmde Gaza, bir çocuğun hayatında gormemesi gereken her şeyi yaşıyor. Bu biraz da 'coğrafya kaderdir' meselesi mi?

- Tabii. O en nihayetinde 14-15 yaşlarında, kuçuk bir Ege kasabasında yaşayan, tek derdi arkadaşlarıyla oynamak, universiteyi kazanmak olan bir çocuk. Yaşıtlarıyla aynı hayallere sahip. Ama evi acılar yolu uzerinde. Bu dunya uzerinde oyle makroekonomik politikalar uretilmiş ki birileri A noktasından B noktasına gitmek için hayatlarını verecek hale gelmiş. Bu çocuk evinde oturuyor ve dunya butun gaddarlığıyla bu insanları ona gonderiyor. Onun tek yaptığı bunu anlamaya çalışmak.


* Verdi ği tepkiler toplumun verdiği tepkilere benziyor mu?

- Tabii. Önce gelenleri suçluyor. Elinde valizle kim geldiyse "Butun bu işin sorumlusu sensin" diyor. Sonra da ne kadar çaresiz olduklarını gorunce anlamaya başlıyor.

Duyarlılığın kas olması için bazı ağırlıklar kaldırmak
gerek

Gitti ğiniz yerde emlak fiyatlarının duşmesi bir linç

* "İnsanlar senden o kadar nefret edecekler ki yerleştiğin yerde emlak fiyatları duşecek" diyorsunuz. Bunu yapıyoruz değil mi?

- Ölum kalım savaşı vererek gidiyorlar ama gittikleri yerde hiçbir değerleri olmuyor. Bir nevi linç tanımı bu. Gittiğiniz yerde emlak fiyatları duşuyorsa bilin ki linç ediliyorsunuz orada.

Duyarlılığın kas olması için bazı ağırlıklar kaldırmak
gerek
' Daha'nın yonetmenliğini Onur Saylak yaptı. Filmin başrollerini Hayat van Eck (solda) ve Ahmet Mumtaz Taylan paylaşıyor. 

Giydiklerini kendine yak ıştıramayan bir ulke...

* Kitapta bir T urkiye tanımınız vardı. "Doğu ile Batı arasındaki yer Turkiye'dir." Biraz memleketi konuşalım. İki yanınıza donduğunuzde ne goruyorsunuz?

- Romanda onu duşunmeye çalışıyordum. Gaza, Turkiye'nin iki tarafına baktığında kendisini ya fazla şişman ya fazla zayıf goren bir genç kız gibi gorduğunden bahsediyordu. Giydiklerini kendine yakıştıramayan bir ulke. Benim gorduğumse; sağ eliyle sol elini doven, bu yuzden kendisiyle barışamayan bir ulke... Bireyler açısından katlanılmaz oluyor bu. Er geç kendisiyle barışması gerekiyor.

Muslum Gurses'in mucadelesi bana ilham verdi

" Keşke kitaptan burayı da filme alabilseydik" dediğiniz bir şey oldu mu?

- Olmadı, çunku burada bir karar vermeniz gerekiyor. En nihayetinde 400 kusur sayfalık bir kitabı kaynak edindiğinizde oncelikle şunun farkında olmanız gerekiyor: Roman, kağıt ve murekkep. Başka bir sanat disiplini. Ve şimdi geçiş yapacağınız başka bir disiplin var. Kendine ozgu bambaşka araçları var. Onlarla yeni bir hikaye kurmanız gerektiğini anlıyorsunuz.


* Sinemayla anlatmay ı sevdiniz mi?

- Evet, çunku ben hikaye anlatmayı seviyorum. Her farklı disipline geçtiğinizde hikayenin başka yonune odaklanıyorsunuz.

* M uslum Gurses filmi çekiliyor, senaryosunu yazdınız. Ticari mi yaklaştınız, yoksa Muslum Gurses'e ozellikle ilgi duyuyor musunuz?

- Kesinlikle ilgi duyuyorum. Turkiye'de bir sanatçının hayatını anlatmak benim için onemliydi. Buyuk bir muzik insanının, Muslum Gurses'in hayatını anlatmak buyuk ayrıcalıktı. 'Her şeye rağmen ilerlenen' hayatlar bunlar. Mucadeleyi nasıl verdiğiniz sizi belirler ya, onun mucadelesi bana çok ilham verdi.