Özet: Mezar odasının sırrı 13’üncü yüzyılda başlıyor ve 1930’da esrarengiz bir aile trajedisine kadar uzanıyor. Mevlana türbesi sırları hakkında bilgiler!

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralık 1273 gunu Hakka yurur. Yuzbinler insan cenazeye katılır, naaşı İplikçi Camii'nden, 500 metre ilerideki turbesine neredeyse 10 saat sonra getirilebilir. Özetle biraz sonra değineceğimiz mezar odasının sırrı 13'uncu yuzyılda başlıyor ve 1930'da esrarengiz bir aile trajedisine kadar uzanıyor. Mevlevilik tarihi ile alakalı eserlerden gunumuze ulaşan bilgileri sizlere nakledeceğiz.

Eski tarihlerde kabirlerin altına Farsça 'zir-i zemin' yani 'zeminin altı' adı verilen bir mezar odası yapılması adettendi. Mevlana hazretlerinin naaşı da boyle 4 metrelik; boceğin tozun giremeyeceği korunaklı bir mezar odasına konmuş lakin o tarihten bu yana da kimse soz konusu bu mezar odasına inmemiş - yahut inmeye cesaret edememiş. O asırlarda yaşamış birçok muhim devlet adamının, duşunurun ve varlıklı kişilerin mezarları bu şekildedir.

Rivayet odur ki, Sultan Dorduncu Murad, Mevlana'nın turbesini ziyaret ettiğinde, mezar odasının içini çok merak etmiş ve odaya girmek istemiş. Donemin Mevlevi buyukleri ise buna kesinlikle karşı çıkmış ve girmesini engellemişler. Bunun uzerine mezara inemeyen Sultan, elindeki tespihi, ağzı açık odanın içine bırakmış. Ya da yine kimilerine gore tespihini duşurmuş.

Konya Mevlana Turbesi Sanduka

Farklı tarihi kaynaklarda şoyle nakledilir; " Etrafındaki kişilerin etkisinde kalıp tasavvufa ve sufilere doneminde duşman olan padişah, çizmeleri ile turbeye girmeye teşebbus etmiş ancak alimlerden biri engel olmuş, ardından Hazreti Mevlana'nın mezar odasının başındaki duvarın yıktırılmasını emretmiş, dergahın başındaki Ebubekir Çelebi bunu yapamayacağını soyleyince Dorduncu Murad Han, inci tespihini sanduka ile kapak arasındaki bir aralıktan aşağıya atmış ve "İnip çıkartın!" buyurmuştu."

Mevlana

Olaylar; bu tespihi almak uzere 7 yaşlarındaki bir kız çocuğunun mezar odasına merdivenlerden indirilmesiyle daha da ilginçleşiyor. Kız çocuğu mezara inip çıktıktan sonra çok korkmuş yahut geçirdiği travmadan dolayı dili tutulmuş ustelik tespihi de bulamamış. Burada iki tez soz konusu. İlkini savunanlar Mevlana 'nın mumyalanmış naaşını goren kızın korktuğunu iddia ederken ikinci iddia da odanın karanlık oluşu yuzunden kızın kendine gelemediği yonunde!

Fatih Sultan Mehmed dahil 7 padişahın naaşı mumyalandığını, o tarihlere mumyalanma tekniğinin Selçuklulardan bu yana Turklerde uygulandığını ek bir bilgi olarak paylaşalım. Buna benzer bir hadise yaşanmaması adına Mevlevi alimler harekete geçiriyor ve 1640 senesinde sırlarla dolu mezar odasının ağzı tuğlayla orulup uzeri kurşunla kaplanıyor. Ataturk tarafından 1926'da muzeye çevrilen turbe, o tarihe kadar sessizliğe burunuyor bir bakıma!

Abdulbaki Golpınarlı Hoca'dan tarihçi ve yazar Murat Bardakçı'ya, oradan da sizlere ulaşacak bir başka olayı nakledelim; 1930'lu yıllarda Konya'daki turbenin mudurluğunu yapan Yusuf Akyurt, odasında tek başına otururken, aklına sanduka altındaki gizemli mezar odası gelir; "Acaba şu odaya bir girsem de içinde ne olduğunu gorsem" diye iç geçirirken bir anda kapı çalınır ve muzenin yaşlı odacısı, gayet saygılı bir biçimde kendisini uyarır. Mevlevi dedesi, Yusuf Akyurt'a 'Sakın oraya inmeyi duşunmeyin…' diyecektir. - Yaşlı odacı, mudurun kafasından geçen ve kimseyle paylaşmadığı duşunceyi nasıl anlamıştı?

Merakına yenilen Akyurt uyarıları dinlemez ve kabre inmek uzere kurşunla kaplı kapağın onune gelir, halıyı kaldırır. Tam kapağı açacakken kalabalık haykırarak içeri doluşur: 'Mudur bey, yetiş evin yanıyor…' Varıncaya kadar evi kul olmuştur. İşte tam o esnada eline bir de telgraf tutuşturulur. Muze muduru Ankara'ya tayin olmuştur.

Konya-Ankara donuş yolunda bir de evladını kaybederek sınanacak Muze Muduru Yusuf Akyurt, başı ellerinin arasında tarifsiz acılar yaşamakta, hungur hungur ağlamaktadır. İnanışa gore, mezar odasının sırrı hala onu takip etmektedir. Oğlunun cenazesini alıp Konya'ya doner. Defin sonrasında doğruca Mevlana Muzesi'ne gider ve sandukanın başında ellerini açıp haykırmaya başlar: 'Yetmedi mi? Affet artık…'

Son bir rivayeti ve sonrasında yaşananları da paylaşalım o halde. Aradan yıllar geçtikten sonra Yusuf Akyurt'un yeğeni Mustafa Akyurt memuriyeti dolayısıyla ile Konya'ya tayin olur. Bir gece ruyasında Mevlana hazretleri kendisine; turbeyi ziyarete gelmesini matbahanenin bahçeye bakan camının hemen dibini kazmasını bulduğunu ise amcası Yusuf'a hediye ettiğini, çekinmeden bahçeyi kazmasını soylemektedir.

Mevlana Turbesi

Mustafa Akyurt ruyasından 2 gun kadar sonra utana sıkıla turbeyi ziyarete gidip kararından vazgeçip vazgeçmeme duşuncesi ile Mevlana hazretlerinin işaret ettiği yere varınca, Mevlevi dedelerinin toplanmış olduğunu gorur; onu goren Mevlevi dedeleri kuçuk bir kurek uzatarak kenara çekilirler. Durumdan çok etkilenen Mutafa Akyurt ruyasında ifade edilen yeri kazarak uzerinde Mevlana'nın muhru bulunan çok değerli bir yuzuk bulur. Yuzuk bir çok antikacıya gosterilir ve Mevlana Celaleddin-i Rumi'ye ait olduğu teyit edilir.

İ stanbul'a 636, İzmir'e 562, Ankara'ya ise 300 km uzaklıkta bulunan bu muzeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz. Girişler ucretsiz ve muze her gun ziyaretçilerine açık!