Usta oyuncu [Devrim Yakut](https://www.hurriyet.com.tr/haberleri/devrim-
yakut)’un kimi kurmaca kimi gerçek, kimiyse gerçekten yola çıkarak kurguladığı
hikâyelerini okurken her bir sahne sanki bir
[sinema](https://www.hurriyet.com.tr/film-izle/) karesi gibi canlanıyor
zihninizde. Çoğunlukla okurun gözlerini yaşartan ama bazen de kahkaha attıran
hikâyeler arasında mübadele anıları dikkati çekiyor... Hele ‘Teyel’
hikâyesindeki küçük Armağan’ın Kıbrıs’ta yaşadığı şok... Söyleşide öğreniyoruz
ki o, Devrim Yakut’un ta kendisi...
**‘Teyel’ hikâyesi gerçek mi? Yoksa Armağan siz misiniz?**
O hikâyede çok küçük bir kurgu var ama hikâyenin geneli gerçek ve evet, benim
hikâyem. Kıbrıs Savaşı’nın üzerinden beş yıl geçmişti. Babam askerdi. Biz terk
edilmiş Rum köyündeki bir eve yerleşmiştik.
12 yaşındaydım. Koca köyde üç çocuk vardı. Köydeki Rum evlerine girmemiz
yasaktı. Ama gizlice girip oynardık. Ve savaş döneminde çok acıklı şeylerin
olduğunu fark ettik orada. Benim hâlâ bir kâbusum vardır: Bir savaşın içinde
kalmak. Göç hikâyeleri de öyle, çok derin bir yerden etkiliyor beni.
**GÖZLERİM DOLDU...**
**Sizin de rol aldığınız, psikiyatr Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitabından
uyarlanan ‘Camdaki Kız’ dizisinden bahsedelim mi?**
Bir süredir “Ulusal kanallara iş yapmayacağım” diyordum. Nedeni de çok uzun
çalışma saatleri, sağlığımızdan olma ihtimalimiz vs. idi. Nezaketen gittiğim
görüşmede yapımcımız Onur Güvenatam bana şunu dedi: “Devrim Hanım biz
milyonlarca eve giriyoruz her akşam. O girdiğimiz 10 evden birine bile şifa
götürebilirsek... Bunu çok önemsiyorum.” Benim gözlerim doldu.
**Neden?**
Çünkü bu benim senelerdir kurduğum cümleydi. Tabii hikâyede anlatılan her şeyi
çok önemsiyorum. Ben belki de 15 yaşından beri vaka okuyan biriyim. Çok merak
ediyorum, niçin öyle! Biri hırsızlık yaptı. Bu bir sonuç. Ben neden öyle
olduğuyla ilgileniyorum. Mağdur olanla ilgilendiğimiz kadar suçluyla da
ilgilendiğimizde meselenin çözüleceğine inananlardanım. İnsanın olduğu her
yerde aklın ürettiği çözümler olmalı.
**İnsan psikolojisine odaklanan yapımlar çok ilgi görüyor artık...**
Bir psikiyatrın yıllar süren tecrübelerinden süzülerek anlattığı gerçek
vakalar... ‘Camdaki Kız’da da var bu. Anlattığı her karakterin ayrı ve hüzünlü
bir hikâyesi var. Belli ki orada bir yara var ki bu yapımlar seyirciden bu
kadar ilgi görüyor. Biz çoğunlukla gerçeklik algısının bozulduğu işler
yapıyorduk. Sahte dünyalar anlatıyorduk hep seyircilere. Burada gerçeğin, yine
sanatla anlatılması çok kıymetli geliyor bana.
_‘Aile Arasında’ filminde Erdal Özyağcılar ile..._ **
Çok farklı tipte karakterleri başarıyla canlandıran bir oyuncusunuz. Siz
kendinizi hangi rollere daha yakın hissedersiniz?**
Farklı rollerde oynamak her oyuncunun hayali sanırım. Bu gelişmek, yenilenmek
ve yelpazenizi büyütme isteğinden kaynaklanıyor. Okuduğumuz okullarda da
profesyonel hayatta da rolleri dağıtanlar pek risk almak istemez. Sizi
göründüğünüz ya da gösterdiğiniz şekliyle değerlendirmek isterler. Ben buna
hep itiraz ettim ve yeni şeyler denemeyi hep çok sevdim. Komediye yönelmem de
öyle oldu. Rolleri komik ya da değil diye ayırmıyorum. Beni
heyecanlandırmasıyla ilgileniyorum. Tabii komedinin ayrı bir ritmi var.
Kendinizi daha özgür, daha iyi hissediyorsunuz. Eğer iyi yazılmış ve iyi
yönetilmişse, seyirciye ulaşmanız da daha hızlı oluyor... Ben kendimi her role
yakın hissetmek istiyorum. Fransızlar oyuncuya komedyen diyorlar. Ve komedyen
eline verilen her rolü oynuyor. Yolumu biraz bu bakışla çizmeye gayret
ediyorum...
**GENÇLİK AŞKLARI ÇOK YORUCU**
**“Aşk insanıyım” diyorsunuz yaptığınız röportajlarda… Eşiniz Alper Kut’la
ilişkiniz büyük aşkla başlamış ve yıllar içinde çok tatlı bir şeye dönüşmüş.
Peki o ilk yıllardaki aşk halini özlüyor musunuz?**
Hayır. 20’li yaşlarda yaşadığınız o aşklarda akıl devre dışı ya... Şimdi o
saçmalıklara, o yüksek hallere filan çok şefkatli bir yerden bakıyorum ama
bugün öyle bir şey yaşamak asla istemem. Çünkü çok yorucu.
**Kaç yıldır evlisiniz?**
10 yıldır. 11 yıldır da beraberiz.
**Mutlu ilişkinin formülünü çözdünüz mü peki? Paylaşmak ister misiniz
bizimle?**
Bu benim ikinci evliliğim. Evlilik çok zor bir müessese. İkincisinde insan
daha net görüyor bazı şeyleri. Bence formül şu: Evliliğin, toplum tarafından
dayatılmış tuzaklarına düşmemek. Evlilik denen bahsin sadece iki kişiyi
ilgilendiren bir şey olduğuna ikna olmak ve dışarıdan gelen hiçbir etkiye
müsaade etmemek. Ve birbirine alan tanımak... Mesela ben ‘biz’ demeyi
sevmiyorum. O Alper, ben Devrim’im. Benim ayrı arkadaş çevrem var, onun ayrı.
İkimizin ortak bir çemberi var. Kimsenin kimseye karışmadığı, yargılamadığı
bir evlilik bu. Zaten o yüzden ikimiz de çok mutluyuz.
_‘Aklımın Aynalı Çarşısı’ Küsurat Yayınları’ndan çıktı._
**Yoksa siz de mi ayrı evlerde yaşıyorsunuz!**
(Gülüyor) O kadar doğru bir formül ki... Beni topa tutacaklar belki ama
evliliğin sihirli formüllerinden biri mümkünse ayrı evlerde oturmak. Değilse
evin içinde kendinize alanlar yaratmak. Biz bunu yaptık ve herkese bir formül
olarak öneriyorum. Ben sabah bazen 5.00’te uyanıyorum sete gitmek için. Ve ben
aynı odada, bu şiddete ne onu tabi etmek istiyorum ne de kendimi. Çünkü bazen
15 dakikalık uyku o kadar kıymetli oluyor ki... Dolayısıyla evlilikte en
önemli şey olan flörtün ne kadar uzun sürdüğünü görüyorsunuz bu şekilde. Bütün
genç arkadaşlarıma bunu öneriyorum. Birbirinizin her şeyini görmeyin. Odadan
odaya flört edin. Ortak mekânlarda romantik akşam yemekleri yiyin. Sevgisiz,
soğuk bir yatakta birlikte yatmanın kimseye faydası yok. Evlilik bir sözleşme
değil. Şahane bir kalp ortaklığı. Dayatılmış şeylerle niye yıpratalım ki?
**MERAK ETTİĞİM ŞEYİ SONUNA KADAR ÖĞRENMEK İSTİYORUM**
**Lisede fen bölümünde okumuş, bir dönem terzilik de yapmış, çok yönlü
birisiniz. Yılların tiyatro ve sinema oyuncususunuz. Şimdi de yazarlık...**
Çocukluğumdan beri meraklı biriyim. Bu saydıklarınızın hepsi meraktan
kaynaklanıyor. ‘O nasıl oluyor?’ Hep bunu soruyorum. Mesela pratik ev
aletlerini anlatan bir video izlediğimde ağzımın suyu akıyor. “Bunu ben nasıl
akıl edemedim” diyorum, gıpta ediyorum. Yazmak da meraktan. Aslında kendine
meydan okumak da var. “Bu kadar hikâye birikmiş sende, yazamam diyorsun, bir
otur bakalım başına” dedim kendime.
**Hayatı nasıl yaşıyorsunuz?**
50’li yaşlarda artık şöyle diyebilirim: Sörf tahtasında gibiyim. Deniz
durgunsa durup izliyorum. Dalgalıysa dalganın gelişine göre hareket ediyorum.
Bir bu kadar daha ömrüm yok muhtemelen. Ve evet, ne gelirse kabulüm. Bunun
içinde en tatlı nasıl yaşayabilirim? 50’lerden sonra böyle düşünüyor insan.
Ama bir şey çıkıyor karşıma. Merakımı çok cezbediyor. Hâlâ onu sonuna kadar
öğrenmek istiyorum. Bir şeye aşkla bağlandıysam başka hiçbir şeyin önemi
olmuyor bende.
**[Bitcoin](https://bigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ve
[Ethereum](https://bigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ne
kadar?**
**[Bitcoin](https://mbigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ve
[Ethereum](https://mbigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ne
kadar?**